“Devrimci örgüt yaşamsaldır”/T. Atmaca T.Atmaca
NEWROZ
Uzunca bir süre sürdürdüğümüz tartışmalarla ideolojik-teorik zeminimizi
oluşturan ve “biz”im olan “21. yy. da Özgürlük ve Sosyalizm Manifestosu”nu
ortaya çıkardık. Buradan kalkış yaparak Özgürlük ve Sosyalizm Partisi’nin (ÖSP)
programını hazırladık. Bir süredir de program ve tüzük tartışmalarımız devam
ediyor. Şimdi 6 – 7 Ağustos toplantısıyla program ve tüzüğe son şeklini
vereceğiz. Ve önümüzdeki günlerde partinin resmen kuruluşunu ilan edeceğiz.
Partinin resmen kuruluşunun ilanıyla ÖSP olarak; kendi bakışımızı, stratejik
yönelimlerimizi, tercihlerimizi ve önceliklerimizi kitleler nezdinde ortaya
koymuş olacağız. Kuşkusuz bu önemli. Ama bu süreçte biz kendi sorunlarımızı ve
önceliklerimizi biliyoruz. Kendi önceliklerimizi ve sorunlarımızı biliyorsak,
güç ve enerjimizi de buna göre dizayn etmeliyiz. Evet, şu an bizim için
öncelikli ve tayin edici olan sosyalist/komünist bir örgüt/parti yaratma
sorunudur. Daha anlaşılır şekilde ifade etmek gerekirse, bugün bizim için en
öncelikli sorun var olan örgütsel yapımızı güçlendirmek, pekiştirmek,
geliştirmek ve politik çalışmalarımızın birleştirici ve sürükleyici ekseni
haline getirmektir. Dikkatimizi ve enerjimizi burada yoğunlaştırmaktır. Bunu
öncelikli görevimiz olarak algılamalıyız. Bunu öncelikli görev olarak algılamak,
genel politik çalışmalarımızı zayıflatan değil, tam tersine bu alandaki her
başarı daha başarılı bir politik çalışmanın güvencesidir.
Evet, önümüzdeki toplantıyla program ve tüzüğümüz bir netlik kazanacaktır.
Böylece bakış acımız, stratejik yönelimlerimiz belirlenecektir. Bu belirlemeler
aynı zamanda geçmiş deneyimlerden gereken dersleri çıkarmış ve o derslerin
öğretici sonuçları olarak kendi yönelimimizin bir parçası haline getirmiş
olacağız. Bu güne kadar gerçekleştirdiğimiz ideolojik-teorik tartışmalar ve
bunun sonucunda çıkardığımız tarihsel dersler bize göstermiştir ki; ideolojik
tutarlılığın sürdürüldüğü, devrimci irade ve ısrar korunduğu müddetçe, pratikte
karşımıza çıkan her sorun er ya da geç çözüme ulaşır. Bunun en somut örneği yine
tarihsel olarak Bolşevik deneyimidir. Ve bu deneyim bize yol göstermeye devam
ediyor. Tabii ki somut tarihsel deneylerin yol göstericiliğinin yanı sıra bir de
yaşanan süreç var. Uzunca bir süredir gerek üzerinde yaşadığımız coğrafya da
gerekse bir bütün olarak dünyada, ideolojik olarak savrulma, bunun doğal sonucu
olarak moral çözülmesi yaşanıyor. Ama son yıllarda ki kimi gelişmelerle bu
durumda bir toparlanma görmek mümkün. Yine de örgütsel sorunda hala bir bütün
olarak kimi problemlerle yüz yüzeyiz. Toplumsal ve bireysel yabancılaşma salt
tek tek bireyleri değil, onların oluşturduğu örgütsel yapıları da dumura
uğratmıştır. Bunun sonucu olarak da uzunca bir süredir, örgütsel yapılardan
kaçış, var olan örgütsel yapıları küçümseme, bunun alternatifi olarak
bireyselleşmeyi yüceltme vb. sorunlar yaşanmaktadır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, yönelimlerimiz, stratejik hedeflerimiz
mevcut. Ama hem içerisinde yaşadığımız toplum, hem de tek tek bireyler daha
tanımlı ve pratik başarılar görmek istiyorlar. Eğer böylesi bir durum söz konusu
değilse, bırakın tek tek bireylerin, kitlelerin sizinle ilişkiye geçmesini, var
olan ilişkilerinizde bile bir kopma ve uzaklaşma gündeme geliyor. Bütün bu
olumsuzluklara rağmen, ben kendi adıma kısa vade de kimi politik kazanımları
kendi içinde çok anlamlı bulmuyorum. Çünkü bir örgüt/parti olarak ideolojik
bakış acınızla, tutarlı ve net kimliğinizle bunu ulusal/sınıfsal bir çalışma
ekseninde ete-kemiğe büründürmemişseniz hiçbir anlamı yoktur. Ancak böyle
yapabilirseniz siyasal mücadelede iddialı bir konum elde edebilirsiniz. Bunun
dışında yapacağınız her şey kendi içinde ve kısa vadeli olarak aldatıcı,
yanıltıcı ve yalnızca görüntüdür. Bu hem bireyler hem de örgütsel yapılar için
geçerlidir. Ve tam da böylesi bir durum bize Bernstein’ın “Hareket her şeydir,
nihai hedef hiçbir şey” sözünü hatırlatır ki, bu da problemli bir durumdur.
Gerek devrimci, sosyalist/komünist hareket içerisinde gerekse kendi
çevremizde de bu anlayışta olan insanlarla karşılaşıyoruz. Bu tür insanlar,
gündelik olarak bir yerlere koşuşturur, her yerde varmış bir şeyler yapıyormuş
gibi görünürler, bolca teorik lafazanlık yaparlar. Ama gerçekte sonuç hiçbir
şeydir. Çünkü bu tür insanların stratejik doğrultuları yoktur. Planlı ve
programlı çalışmazlar. İdeolojik – teorik bir şeyler ezberlemişlerdir ve bütün
malzemeleri odur. Bunların kendilerini yenileme, geliştirme diye dertleri
yoktur. Kavranması gereken halkayı kavramamışlardır. Halkımızın sıkça kullandığı
“Nerede hareket orada bereket” sözü tam da bu tür insanları tarif ediyor. Oysa
ki bir sosyalist/komünist hareket acısından bu tür insanlarla varılacak, elle
tutulacak hiçbir yer ve sonuç yoktur.
Sosyalist/komünist mücadele özellikle üzerinde yaşadığımız coğrafyada büyük
bir sabır, özveri ve uzun soluk gerektirir. Bazen yıllarca emek sarf
edeceksiniz, çalışacaksınız ve buna rağmen belki de bunun elle tutulur somut bir
maddi karşılığı olmayacak. Buna rağmen bir devrimci, sosyalist/komünist olarak
siz çalışma iradesi göstereceksiniz. Tabii ki bu herkesin yapabileceği bir şey
değil. Eğer iyi gözlemlersek bu konuda kendi çevremizde de örnekler görebiliriz.
Bu tür insanlar şu veya bu şekilde bazen heyecanlı “çıkış”lar yapıyorlar ve bir
süre sonra geri çekiliyorlar. Aslında bu soluksuzluğun tipik bir yansımasıdır.
Bu tür insanlar kendi iddiasızlıklarını, soluksuzluklarını, ısrarsızlıklarını
örtbas etmek için ise onlarca neden sıralarlar. Ya başka insanları günah keçisi
ilan edip kendini onun üzerinden haklı göstermeye çalışırlar. Ya alınan karar
doğrultusunda yapılacak eyleme katılmayarak, eylemin ne kadar cılız katılımlı
olduğu üzerinden kendilerini haklı gösterirler. Ya da ne çıkarılan yayını
okurlar, ne yayın dağıtımını yaparlar, ama birileri üzerinden kendilerini haklı
çıkarmanın teorisini çok iyi yaparlar.
Aslında soluk doğru çizgide ısrar anlamına gelir. Stratejik hedeflerini,
tercihlerini gözetme anlamına gelir. Elbette bu koşullarda işimiz kolay değil.
Örgüt/parti yaratma anlamında ciddi biçimde zorlanıyoruz/zorlanacağız. Ve zaten
bizzat yaşayarak sosyalist/komünist bir örgütü yaratmanın, büyütmenin ne kadar
zor olduğunu görüyoruz. Örgütsel aidiyet, örgütsel bilinç dumura uğramış ve
zayıflamış durumda. Bunu her yerde görmek mümkün. Diğer taraftan içerisinden
geçtiğimiz süreç sosyalist/komünistler açısından önemli veriler sunuyor. Bunu
görmek ve ona göre konumlanmak düne göre daha fazla önem arz ediyor. Sürecin
sunduğu veriler karşısında ciddi anlamda örgütsel savrulmalar yaşanıyor. Ama
sürece ve onun sunduklarına yanıt vermenin yolu ise örgütlenmekten yani
örgütten/partiden geçiyor. Bu nedenle de bugün için en önemli sorun örgüt sorunu
olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bir bütün olarak ideolojik – teorik olarak
kendini yenilemeyenler örgütsel olarak da zaaf yaşıyorlar. Biz iddialarımız
doğrultusunda ideolojik – teorik yenilenmeyi gerçekleştirdiğimizi, 21. yy’ın
örgüt/partisini yaratmaya talip olduğumuzu söylüyoruz. Ama pratikte hala 20. yy.
örgüt ve örgütlenme yöntemleriyle yol almaya çalışıyoruz. Öncelikle bundan
kurtulmalıyız. Ahbap-çavuş ilişkileriyle 21. yy’ın örgütünü yaratamayız.
Örgütsel olarak hiçbir şey yapmayan, işi gücü başka insanlar üzerinden kendini
var etme çabası taşıyor, bireylerle uğraşmak yerine yeni insanlara gitmeliyiz.
Yeni halkalar yaratmalıyız. Bugüne kadar olan pratik göstermiştir ki, hiçbir iş
yapmayan ama bol bol laf üreten kendisini iş yapıyormuş gibi lanse eden, kendine
bunun üzerinden bir prim sağlamaya çalışan ve bunu başkalarını eleştirerek yapan
insanlardan ‘ne köy ne de kasaba’ olur. Tabii ki burada bir diğer sorun kimi
kadroların bu tür insanları ciddiye alması ve onların bu davranışlarına deyim
uygunsa çanak tutmasıdır. Bu tür kadroların şöylesin bir kaygısı olabilir. Zaten
yeterince örgütlü değiliz. Çevremizde bir avuç insan var. Onları da
kaybetmeyelim. İşte tam da problem burada başlıyor. Çünkü bu tür insanlar
yaratılan/yaratılmak istenen örgüt/partiye yarardan çok zarar veriyorlar.
Bunlara harcanacak zaman bence boşa harcanmış zamandır. Bu tür insanlarla
uğraşmak yerine yeni ilişkilere gitmek, yeni ilişkiler çıkarmak örgüt/parti
açısından daha elzemdir. Bu böyle sürdüğü sürece de biz iddialarımız
doğrultusunda 21. yy’ın örgüt/partisini yaratamayız.
Toparlayacak olursak; yukarıda da belirttiğimiz gibi 6 – 7 Ağustos
toplantısında program ve tüzüğümüzü netleştireceğiz. Şimdi önümüzdeki evre örgüt
ve devrimci pratik üzerine yoğunlaşmaktır. Çünkü mevcut stratejimizi hayata
geçirmek örgüt/parti aracılığıyla ete-kemiğe bürünmekle ilintilidir.
Coğrafyamızda devrimci, sosyalist/komünist kimliğin hızla tavsiye olduğu bu
süreçte “Devrimci örgüt yaşamsaldır.” Çünkü devrimci kimliğin zemini devrimci
örgüttür. Devrimci, sosyalist/komünist kimliği; devrimci, sosyalist/komünist bir
ideolojinin ürünü olarak ancak böylesi bir örgüt koruyabilir. Bu anlamıyla da
sorun bizim için çok daha önemli ve önceliklidir. Print  |