BU VATAN KİMİN?/Samet ERDOĞDU Samet ERDOĞDU
NEWROZ
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son 27 yıldır Kürdistan'da Kürt özgürlük
savaşçılarına ve Kürt halkına karşı zalim ve inatçı bir savaş yürütüyor. Bu
savaş için gencecik halk çocuklarını pervasızca ateşin ve ölümün içine itiyor.
Bunların binlercesini ''zayi'' etmekten, on binlercesini sakat veya mecnun
bırakmaktan çekinmiyor. Milyarlarca liralık masraf edip, var olan kaynakları
savura savura israf ediyor.
Savaşın cephedeki baş aktörleri paşalar ''vatan için'' savaştıklarını
söylüyorlar. Bunlar kime karşı, hangi vatan için savaşıyorlar? Kürt halkına
karşı yani kendi uyruklarına karşı savaşıyorlar. Onlar bu topraklar üzerinde
yaşayan halklarla savaşmaya, Türkleştiremediklerini yok etmeye alışmışlar; bu
geleneği devam ettiriyorlar.
20. yüzyılın ilk çeyreği içerisinde Ermenileri, Süryanileri, Egeli ve
Pontuslu Rumları, Koçgirili ve Dersimli Kürtlerin pek çoğunu yok ettiler.
Bunların cesetleri üzerinde ilk ''modern Türk ulus devleti''ni inşa ettiler;
Osmanlı'dan bakiye kalan Trakya, İyonya, Pontus, Ermenistan, Kürdistan, Kilikya,
Anatolia topraklarının üstünde bir ''Türkiye Devleti'' kurdular. Üstünde yaşayan
kadim halkların kan ve gözyaşlarını dökmeyle, onları katliamlarla yok etmeyle
kurdukları bu ''Türk Devleti''ni yaşatmak için kılıç yolunu temel yol
yaptılar.
''Bu vatan bizim'' diye yavuz hırsız gibi bas bas bağırıyorlar. ''Vatanımızı
böldürmeyiz'' diyorlar. Ülkeyi babalarının tapulu malı zannediyorlar. Oysa bu
ülke ''vatan! vatan!'' diye bağıra bağıra bu vatanın ırzına geçen şamatacıların
malı değil. Bu vatan bu topraklarda yaşayan - yaşamayan bu toprakların çocukları
olan herkesindir. Bir zamanlar yaşayan ama Türklük adına ve uğruna yok edildiği
için çoğu şimdi yaşamayan halkların da vatanıdır. Soykırımlarla, sürgünlerle,
mübadelelerle ülkeden çıkartılan, korkutulup kaçırttırılan Türk olmayan
''Türkiyelilerin'' de vatanıdır. Sadece Türklerin değildir; Kürtlerindir,
Ermenilerindir, Çerkezlerindir, Rumlarındır, Lazlarındır, Araplarındır,
Süryanilerindir...
Bu vatan ''Türkiye'' de değildir. Eğer bu vatanda barış olacaksa, kardeşlik
olacaksa önce her şeye damgasını vuran ''Türk'' adları, ''Türk'' sembolleri
kaldırılmalı; bunlar genel, kapsayıcı kavramlar ve semboller olmaktan
çıkarılmalıdırlar. Bu ülke birlik, bütünlük içinde ortak vatan olacaksa bu
ülkenin ortak, kapsayıcı, genel adı, bu ülkede yaşayan halklarla birlikte ve
yeniden belirlenmelidir.
Bu ülkenin ortak adı neden Türk ulusunun egemenliğini temsil eden Türkiye
olsun? Burada sadece ve hatta çoğunlukla Türk ulusu yaşamıyor. Sayısız ulus ve
ulusal topluluk yaşıyor. Bu ülke Türkiye olarak kaldığı sürece Türk olmayan
halkların yok edilip, silinmesine bahane teşkil ediliyor. En başta eğitim
''milli'' nitelik taşıyor ve herkesi Türkleştirmeyi hedefliyor.
Türkiye adı Türk olmayan ''Türkiyeliler'' için acı, zulüm ve imha anlamına
geliyor. Türkleştirilme uğruna mahvedilen halkları tehdit etmeye devam
ediyor.
Fars egemenliğindeki komşumuz İran kendi ülkesinin değişik uluslarından
hiçbirinin özel adını, tüm ülkenin ve devletin genel, müşterek adı olarak
kullanmıyor. Tarihten gelen ve Aryen toplulukların yurdu anlamını veren İran
adını kullanıyor.
TC devletinin ay yıldızlı al bayrağı da bu ülkenin halklarını temsil etmiyor.
İslam inancının sembolü olan hilalin önüne Türk ulus devletinin doğuşunu temsil
eden beş yıldızı koymakla herkesi temsil eden müşterek bir bayrak yaratılmış
olunmuyor. Modern devlet, bayrağında dini sembollere yer vermemelidir. Kaldı ki
hilal İslam cihadının ve fütuh çağlarının sembolü olarak bugünkü kuşakları
temsil gücünde değildir. Hristiyanları temsil etmez, Alevileri temsil etmez,
ateistleri temsil etmez. Bu hilale bir de yıldız ekleyerek Türk ulus devletini
ifade etmek Türk olmayan halklara sadece acı hatıralar hatırlatacak;
Türkleştirilme uğruna başlarına gelenleri anımsatacaktır.
O nedenle bu bayrak değiştirilmelidir. Ülke halklarının tek bayrak altında
toplanmasını istiyorsanız ay yıldızlı al bayrağı genel ülke bayrağı olmaktan
çıkaracaksınız. Bu bayrak, tabii eğer tüm Türkler bunu kabul ediyorsa, yine Türk
bayrağı olarak kalabilir; ama üst bayrak olamaz. Bu bayrak bu ülkedeki halklara
acı, kan ve ölüm hatırlatıyor.
Öte yandan dağa taşa ''Ne mutlu Türküm Diyene'' diye yazmaktan
vazgeçeceksiniz. Meclise mebus olmak için edilen yemindeki ırkçı - tırkçı
ifadeleri okuma zorunluluğunu kaldıracaksınız, hatta bu yemini yeniden
düzenleyeceksiniz. Bu vatanı ortak vatan etmek istiyorsanız, onu böleceksiniz,
her parçasını onun asıl sahibine zimmetleyecek; tümünü ise herkesin müşterek
malı yapacaksınız. Sadece Türklerin değil. Türk olmayan ''Türkiyeliler''
kendilerini Türk kabul etmek zorunda değildir. Hatta ''Türkiyeli'' saymak
zorunda da değildir. Türk'e ihanet etmek, Türk'ü arkadan vurmak gibi
kavramlardan vazgeçecek; Ermeniler, Araplar, Rumlar, Kürtler bize ihanet etti
türünden hezeyanlardan kendinizi kurtaracaksınız. Sizin düşmanınız siz
kendinizsiniz. Çünkü kendinize dost edeceğiniz halkları dost etmek değil köle
etmek istiyorsunuz. Kendinize dost etmeniz gereken halkları korkutarak, ezerek,
sindirerek kontrol etmek istiyorsunuz. Bunun için zulüm uyguluyorsunuz. Sonra
kendi zulmünüzden kendiniz paniğe kapılıyorsunuz ve ''Ermeniler bizi arkadan
vuracak, Araplar vuracak, Rumlar vuracak, Kürtler vuracak; onlar vurmadan biz
vuralım'' diyorsunuz.
Herkese zorla dayattığınız her şeyden müşterek yaşam için vazgeçeceksiniz.
Yazdığınız tarih kitaplarını, hikayeleri, kanunları, anayasayı her şeyi sıfırdan
yazacaksınız. Velhasıl ırkçı - tırkçılıktan vazgeçeceksiniz! Print  |