Süryanice ad bu ülkeyi böler mi?/Hüseyin Habip TAŞKIN Hüseyin Habip Taşkın
NEWROZ
İnsanların çilesi bitmiyor. Aksine çile üstüne çile ekleniyor. Koskoca
dünyada yaşamı birbirimize zindan etmeye devam ediyoruz. Ülkemizde gerek
yasalarla gerekse de gayri meşru uygulamalarla azınlıkta olan insanlara baskının
önü hep açıktır.
Her ülke kendisiyle övünüyor; “medeniyeti biz yaşıyoruz” diye. Oysa
medeniyeti yaşamak insan haklarına sahip çıkmakla olur.
Sonuçta hepimiz insanız ama birbirimizden düşünce olarak farklılığımız var.
Dünyada tekelci sermaye ve onun has dalkavukluğunu yapanlar var. Bir de emekçi
cephesi var. Ezilenlerin, yoksulların ve halkların oluşturduğu kesimden söz
ediyoruz. Türkiye’de diğer halkların varlığı ve kültürleri iktidar partilerince
hep inkâr edildi. Süreç içerisinde başta Kürt halkı ve diğer halklar haklarını
haklı olarak aramaya başladı. Bu hak mücadelesinin bazen bireysel başvurularla
adli makamlarda da arandığını görmekteyiz.
Favlus Ay isimli TC vatandaşı, Süryanice olan “Paulus Bartuma” ad ve soyadını
almak için Midyat Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Midyat Asliye
Hukuk Mahkemesi de Soyadı Kanunu'nun ilgili maddesiyle ilgili Anayasa
Mahkemesi'ne başvurdu. Ancak Midyat Asliye Hukuk Mahkemesi'nin Soyadı Kanunu'yla
ilgili olarak Anayasa Mahkemesine yapılan başvurusu da reddedildi.
Anayasa Mahkemesi, hükmü korudu. Anayasa Başkanvekili Haşim Kılıç'ın ve 8
üyenin itirazına rağmen 9 üye, Ay'ın, Bartuma olarak anılmaması gerektiğine dair
oy verdi.
Favlus Ay bu ülkede yaşayan Süryani bir vatandaş. Rejim bu coğrafyada yaşayan
bütün halkları inkâr ettiği gibi Süryanileri de inkâr etti etmeye de halen devam
ediyor. Anayasa Mahkemesi’nden çıkan sonuç da “Süryani soyadı ülkeyi böler”
manasına geliyor.
Süryani ad ve soyadı hangi mantıkla bölücü olabilir? Hiç kimse dünyaya
gelirken ne milliyetini ne de mezhebini belirlemedi. Ailelerimizin yaşadığı
bölgelere göre bizlere, sen şu halktansın, sen şu mezheptensin diye söylendi,
aktarıldı.
Birçok ülke kendi egemen ulusu haricinde diğer yaşayan ulusları inkâr ve
asimilasyon yoluna gitti. Türkiye’de de aynı yöntem hala devam ediyor. Midyat
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin aldığı bu karar da TC’nin yasalarında kendisinden
(Türklerden) başka yaşayan halkların isimlerine bile tahammül etmedikleri
anlaşılıyor.
Bu ülkede Süryani ad ve soyadı kullanmak isteyen Favlus Ay’ın talebini bir
insani hak olarak görmek gerekir. Peşin yargıyla bölücülük ve benzeri hükümler
almak bu ülkede yaşayan halkları yok saymadan başka bir şey değildir. Oysa bu
ülkede birçok halk var. Bunca zaman ve asimilasyon politikasına rağmen bazı
halkların dillerini, dinlerini koruduklarını da görmekteyiz.
Bulgaristan- Todor Jivkov dönemini hatırlayanlarınız olur. O dönem Türkiye’de
Başbakan Turgut Özal’dı. “Bulgaristan hükümeti Türklere baskı yapıyor.”,
“Türkçe ad ve soyadı kullanmayı yasak edip Bulgarca ad soyadını zorunlu
tutuluyorlar”, “Türkçe değil Bulgarca konuş” diye. Bulgar hükümeti
soydaşlarımıza baskı yapıyor diyerek tepki gösteren TC değil miydi? Keza
Yunanistan içinde hemen hemen aynı konu için yaygaralar koparılmadı mı?
Fazla uzağa gitmemize gerek yok! Recep Tayip Erdoğan yurtdışında yaşayan
vatandaşlarımız için dilinize sahip çıkın ve benzeri uyarılarda bulunmadı mı?
Bulundu. Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüştüğünde Türk okulları için
uyarıda bulunmadı mı? Bulundu.
Bu coğrafyada yaşayan halklara neden yasak var? İnsan haklarından söz
edilecekse ilk önce her devlet kendi ülkesinde yaşayan bütün halklara saygı
duymalıdır. Bu halkların sorunları nelerdir, talepleri nelerdir diye kendisine
sormalıdır. Sonrada gereğini (doğru olanı) yapması gerekir. İşte bu davranışın
adı insan haklarıdır. Sadece kendine değil, tüm halklar için insan hakları
olmalıdır.
Bu ülkede birlikte yaşamak istiyoruz. Herkes kendi anadiliyle konuşma hakkına
sahip olmak istiyor. Kendi adıyla, soyadıyla anılmak isteyenler bu hakkı kullana
bilmelidir ve bu onların hakkıdır. Bu hak bölücülük değildir. Bu hakkı bölücülük
olarak bilenler kafalarındaki örümcek ağları artık temizlemelidir. Bu
topraklarda kan aktığı kadar aktı. Artık kin ve öfkenin yerine, barış rüzgârları
esmelidir. Print  |