Hangi değişim!/T.Atmaca T.Atmaca
NEWROZ
Kuşkusuz Türk-İş’e bağlı on sendikanın bir araya gelmesi önemli. Ama bu sendikaların bugüne kadar sergiledikleri duruş da ortada. Bunların takındıkları tavır emek hareketinin sendikalara güvenini önemli orada etkilemiştir.
Uzunca bir süredir emek hareketi hem üzerinde yaşadığımız coğrafyada hem de
genel anlamda dünya ölçeğinde bir krizle karşı karşıya. Yaşanan bu kriz genel
anlamda gerek emek hareketi gerekse onun ekonomik örgütü olan sendikaların
içerisine düştüğü bir krizdir.
Dünya da uygulanan neo-liberal politikalarla birlikte, sendikaların
örgütlenme ve mücadele alanları daralmakta ve sendikalar her geçen gün
etkisizleştirilmektedir. Neo-liberal politikaların bir sonucu olarak her yerde
hayata geçirilen esnek üretim, taşeronlaştırma vb. politikalar gerek emek
hareketini gerekse onun ekonomik-demokratik örgütü olan sendikaları etkisiz hale
getirmiştir. Bir de bu duruma mevcut sendikal anlayış eklendiğinde emek hareketi
açısından durum hiç de iç acıcı değildir.
Kuşkusuz tekelci kapitalizm acımasız sömürüsünü her geçen gün arttırarak
devam ettirdiği günümüz dünyasında, emekçilerin sermaye odaklı saldırılara karşı
kendilerini yeniden yapılandırmaları ve var olan krizi doğru tespit etmeleri
gerekiyor. Çünkü uzunca bir süredir emek hareketi bir bütün olarak sermaye
odaklı saldırıları aşma ve karşı koyma konusunda ciddi anlamda bir darlık
yaşıyor. Emek hareketi, onlarca yıldır yaptığı mücadelenin sonucunda elde ettiği
kazanımlarına karşı yapılan saldırılar karşısında kendi alanından kapsayıcı bir
toplumsal mücadele öremiyor ve yürütemiyor.
Evet, uzunca bir süredir onca yazılıp-çizilmesine, tartışılmasına rağmen
genel anlamda emek hareketi ve onun örgütleri geleneksel anlayış ve yapılarını
aşma, sermayenin değişim olgusuna paralel olarak yeni bir mücadele anlayışı,
örgüt modeli ve tarzı ortaya koyamamıştır. Artık bu tıkanıklık sürdürülemez
bir hal aldığı için olsa gerek emek hareketinin birliğine dair kimi zihinsel
tartışmalar ve sendikal dönüşümlere ilişkin eğilimler gelişmekte. Bunların ne
kadar gerçekçi ve tutarlı oldukları ise ayrı bir tartışma konusu. Çünkü
Türk-İş’te on sendikanın bir ayara gelerek mevcut tıkanıklığı aşma noktasında
çıkışlarını daha önce yazmıştık. Asıl yaşanan tıkanıklığın sorumlularının
tıkanıklığa çözüm önermeleri; tabandan gelişen/gelişebilecek çözümlerin önünü
tıkamak olarak değerlendirilmelidir.
Bir diğer nokta ise geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen KESK kongresidir.
KESK, uzunca bir süredir ciddi anlamda güç kaybetmeye başlamış, son olarak KESK
genel merkezinde yaşananlar ise bu güç kaybetmeyi ivmelemiştir. Bu anlamıyla
gerçekleştirilen KESK kongresinin bu sürecin önüne geçmesinin mümkün olmadığını
görmek gerekiyor. Çünkü KESK bugün geldiği nokta itibariyle sadece bir iş
kolunda (Kültür-Sen) yetkili sendika konumundadır. Böyle bir gerçeklik
karşısında KESK kongresi, sendikal politikaları tartışıp, çözüm üreteceğine,
kimi pazarlıklarla yönetimini belirlemiş ve bu tıkanıklığı tüzük
değişiklikleriyle aşabileceği sonucuna vararak tüzük değişikliğini gündeme
gitmiştir.
Kabul edilir ki sendikalar yüzünü emek değerlerine dönen ve genel anlamda
emekçilerin taleplerini koruması ve geliştirmesi gereken örgütlenmelerdir.
Emekçilerin ortak çıkarlarını korumanın ve birlikte hareket etmelerini
sağlamanın olmazsa olmaz tek yolu sendikalar değildir. Ama önemli bir
örgütlülüktür. Ya da sendikacılık salt emekçilerin ekonomik talepleri konusunda
mücadele etmek değildir. Sendikalar ekonomik talepler yanında, aynı zamanda
emekçi toplum adına ekonomik, sosyal, siyasal ve toplumsal özgürlükleri koruyup
geliştiren, politik mücadele kurumlarıdır.
Dolayısıyla sendikal
hareketin sadece kendi kesimsel çıkarları için değil, tüm ezilen, dışlananların
da hakları ve özgürlüklerini kendi hakları gibi görerek mücadele yürütmeleri
gerekiyor. Oysa günümüzde sendikal hareket; kendi var oluş gerçeğinden
uzaklaşıp, devletin egemenlik alanına hapsolmuş ve adeta karşıtına dönmüş
durumdadır. Yani devletin ‘ideolojik aygıtı’ işlevini üstlenmiştir. Sendikalar
bu duruşundan ötürü özgürlük ve demokrasi değerlerinden fersah fersah
uzaklaşmış, ‘bürokratik’ bir aygıta dönüşmüş, toplumsal mücadelenin oldukça
gerisine düşmüşlerdir.
Evet, mevcut sendikaların bir araya gelişleri ve
tüzüklerini mücadelenin ihtiyaçlarına göre yeniden dizayn etmeleri/etmek
istemeleri, değişime dönük irade ortaya koymaları, elbette anlamlıdır. Ya da hiç
yoktan iyidir denebilir. Ancak çözüm onlarca yıldır sendikaların
yönetimlerine çöreklenmiş sendikacıların bir araya gelişleri değildir. Tabandan
kopuk -tabanın tartışma süreçlerine dahil olamadığı- tüzük değişiklikleri hiç
değildir. Çözüm, mevcut sendikal anlayışın sorgulanıp
değiştirilip/dönüştürülmesi ve sendikaların sistemle olan ilişki tarzını
-devletin ideolojik aygıtı olma konumlarını- değiştirmesidir.
Daha önce
de yazdık. Kuşkusuz Türk-İş’e bağlı on sendikanın bir araya gelmesi önemli. Ama
bu sendikaların bugüne kadar sergiledikleri duruş da ortada. Bunların
takındıkları tavır emek hareketinin sendikalara güvenini önemli orada
etkilemiştir/etkilemeye devam ediyor. Tabii ki samimiyet testi yapacak değiliz.
Ancak sendikalarda bir değişim yaratılacaksa öncelikle işe mevcut sendikal
anlayışın sorgulanmasından ve bu anlayış sonucu oluşan ‘bürokratik yapı’dan
kurtulmakla işe başlanmalı. Yoksa eğer mevcut sendikal anlayış değişmemişse,
istediğiniz kadar tüzük değiştirin, istediğiniz kadar birlik yapın hiçbir
kıymet-i harbiyesi yoktur. Ve bunun emek hareketine de bir yararı yoktur.
Tabandan gelişecek bir mücadelenin önünü kesmekten başka.
Print  |